-
1 ilk fırsatta
adv. at the first opportunity, as soon as possible -
2 ilk fırsatta
at the first opportunity, as soon as possible -
3 ilk
",-ki 1. first (in a series or in time): ilk işi his first task. ilk defa the first time. 2. first, for the first time: Onu ilk gördüğünde altmış yaşındaydı. When she first saw him he was sixty years old. 3. the first (in a series or in time): romanlarından ilki the first of his novels. - adım 1. first step. 2. beginning, start, first step. - adımda first; in the beginning, at the outset; to begin with, first off. - ağızda first; in the beginning, at the outset; to begin with. - elden 1. (buying something) direct (without using a middleman). 2. (learning something) firsthand. 3. first, at the outset. - evvel first of all, first; to begin with; at first, initially, in the beginning, at the outset.. - fırsatta at the first opportunity. - görüşte at first sight. - göz ağrısı 1. first love, first person or thing with whom or with which one falls in love. 2. firstborn, firstborn child. - hız mil. muzzle velocity, initial velocity. - insan anthropology primitive man. - kalemde first; first off, to begin with; in the beginning, at the outset. - mektep elementary school, primary school. - önce first of all, first; to begin with; at first, initially, in the beginning, at the outset. - partide colloq. first; in the beginning, at the outset; to begin with, first off. " -
4 as soon as possible
ilk fırsatta, mümkün olduğu kadar çabuk, bir an önce* * *olabildiğince çabuk -
5 первый
1) врз birinci, birincil, ilk; turfanda (об овощах, фруктах)пе́рвое ма́рта — Martın biri, bir mart
в пе́рвых чи́слах ма́рта — Mart başında / başlarında
полови́на пе́рвого — saat yarım
я предпочита́ю пе́рвый — birincisini tercih ederim
пе́рвая раке́тка ми́ра — dünyanın bir numaralı raketi
соверши́ть свой пе́рвый полёт — ilk uçuşunu yapmak
э́то не пе́рвая и не после́дняя неуда́ча — başarısızlığın ne ilki ne de sonuncusudur bu
он не пе́рвый, кто... —...an ilk kişi değildir
я вошёл пе́рвым — önden girdim
пе́рвый разде́л статьи́ — yazının ilk bölümü
на пе́рвых полоса́х газе́т — gazetelerin baş sayfalarında
завоева́ть / получи́ть пе́рвую пре́мию на ко́нкурсе — yarışmada birincilik ödülünü kazanmak / almak
он был пе́рвым в кла́ссе — sınıfın birincisiydi
стать пе́рвой жи́зненной необходи́мостью — birincil hayati ihtiyaç haline gelmek
пе́рвое усло́вие успе́ха — başarının birincil koşulu
пе́рвые помидо́ры (сезо́на) — turfanda domates
2) önпе́рвый ряд — ilk / ön sıra
на пе́рвом пла́не — ön planda
быть в пе́рвых ряда́х борцо́в за мир — barış için (yakılar) savaşımın ön saflarında olmak
••пе́рвое вре́мя — ilk zamanlar
пе́рвым де́лом / до́лгом — evvel emirde, ilk ağızda, ilk iş olarak
при пе́рвой возмо́жности — ilk fırsatta
вы́двинуть что-л. на пе́рвый план — ön plana çıkarmak
из пе́рвых рук — ilk elden
э́тот вопро́с бу́дет решён в пе́рвую о́чередь — bu sorun öncelikle çözülecek
-
6 premier
I1 avant tous les autres birinci2 le plus important baş [baʃ]3 prochain ilk [ilc]4 en premier ilk5 Premier ministre başbakanIIn m fbirincin mbirinci kat -
7 première
I1 avant tous les autres birinci2 le plus important baş [baʃ]3 prochain ilk [ilc]4 en premier ilk5 Premier ministre başbakanIIn m fbirincin f1 en train birinci sınıf2 d'un spectacle bir oyunun açılış gecesi3 d'un véhicule bir aracın birinci vitesi4 au lycée sınıf [sɯ'nɯf] -
8 возможность
olasılık,ihtimal; olanak,imkân,fırsat* * *ж1) ( вероятность) olasılık, ihtimalвозмо́жность землетрясе́ния — deprem olması olasılığı
2) (наличие условий для чего-л.) olanak (-ğı), imkan; fırsatвозмо́жности страны́ в о́бласти вне́шней торго́вли — ülkenin dış ticaret kapasitesi
ра́венство возмо́жностей в получе́нии образова́ния — eğitimde fırsat eşitliği
тако́й возмо́жности бо́льше не предста́вится — bu fırsat bir daha ele geçmez
мне преста́вилась возмо́жность —......mak fırsatını buldum
материа́льные возмо́жности — maddi / parasal olanaklar
••по ме́ре возмо́жности — mümkün derece / mertebe
при пе́рвой возмо́жности — ilk fırsatta
-
9 at the first opportunity
adv. ilk fırsatta -
10 at the first opportunity
adv. ilk fırsatta -
11 fırsat
fırsat bu fırsat das kommt wie gerufen;fırsat buldukça bei jeder passenden Gelegenheit;fırsat bulmak (oder düşürmek) die Gelegenheit ergreifen;fırsat düşkünü Opportunist m;fırsatı ganimet bilmek die Gelegenheit beim Schopfe ergreifen;fırsat kollamak (oder gözetmek) eine günstige Gelegenheit abwarten;ilk fırsatta bei erstbester Gelegenheit -
12 fırsat
fırsat sGelegenheit f, Chance f\fırsatı ganimet bilmek die Gelegenheit beim Schopfe fassen [o ergreifen]\fırsatı kullanmak die Gelegenheit benutzen\fırsattan istifade etmek die Gelegenheit nutzen, eine Chance wahrnehmenilk \fırsatta bei der ersten Gelegenheit -
13 baldigst
bir an önce, olabildiği kadar tez olabildiğince çabuk; comm ilk fırsatta, size uygun en yakın zamanda -
14 bieten
bieten <bietet, bot, geboten> [bi:tən]I vt1) ( Anblick) sunmak, sergilemek; ( Gelegenheit, Chance) vermek; ( geben, gewähren) vermek; ( zeigen) göstermek;wie viel bietest du mir dafür? bana onun için kaç para verirsin?;das lasse ich mir nicht \bieten buna izin vermem;jdm die Stirn \bieten birinin alnını karışlamakwer bietet mehr? başka artıran var mı?III vrsich \bieten ( sich anbieten) kendini göstermek, ortaya çıkmak;bei der nächsten sich \bietenden Gelegenheit ortaya çıkan ilk fırsatta -
15 nächste
nächste(r, s) adj1) ( räumlich) en yakın;aus \nächster Nähe çok yakından;die \nächsten Angehörigen yakın akrabalar2) ( zeitlich) bir dahaki, ertesi;am \nächsteen Abend/Morgen/Tag ertesi akşam/sabah/gün;das \nächste Mal bir dahaki sefere;in den \nächsten Tagen önümüzdeki günlerde;ich rufe dich bei der \nächsten Gelegenheit an sana ilk fırsatta telefon ederim
См. также в других словарях:
parazit — is., biy., Fr. parasite 1) Asalak 2) Radyo, televizyon, telsiz vb. aygıtların yayınına karışan yabancı ses veya cızırtı 3) mec. Herhangi bir işte, olayda sorun çıkaran kimse Zaten ilk fırsatta dökülecek parazitlerdir ki bu sözlerimize gücenip… … Çağatay Osmanlı Sözlük
borç iyi güne kalmaz — borcu ilk fırsatta ödemek gerekir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük